Bir Dünya Hikâyesi

Hikâyemizin ana karakteri dünyamız 4 buçuk milyar yaşında, hikâyemiz burada başlıyor ve gittikçe ilginç bir hal alıyor. Tüm bunlar olurken kendi yörüngesine sadık dünyamız ne Merkür’e sataşıyor, ne Mars’ı küçümsüyor ne Neptün’ün tavuğuna kış diyor.

Bir Dünya Hikâyesi
15 Haziran 2020 - 23:31 - Güncelleme: 22 Kasım 2020 - 14:45
BitlisTime- Hikâyemizin ana karakteri dünyamız 4 buçuk milyar yaşında, hikâyemiz burada başlıyor ve gittikçe ilginç bir hal alıyor. Doyumsuzluk denizinin derin serin sularına dalmadan müsrifliğin tadını çıkarmadığımız  zamanlardan önce  her şey normal. Dünyanın güneşin etrafında dönmesiyle gündüzler gecelere karışıyor; günler, haftaları kovalıyor, haftalar ayları aylar yılları derken koca bir yılı geride bırakıyoruz. Tüm bunlar olurken kendi yörüngesine sadık dünyamız ne Merkür’e sataşıyor, ne Mars’ı küçümsüyor ne Neptün’ün tavuğuna kış diyor mütevazı ve yaygaradan uzak bir şekilde güneş sisteminde  yaşam belirtileri bulunduran yegane gezegen olmanın ağır sorumluluğu altında yılmadan yörüngesinde dönüyor.
4 buçuk milyar yıl dile kolay bir tabir ile birlikte milyarlarca canlı! Dünyanın yükü ağır. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, su kaynakları, dağlar, madenler ve dünya çekirdeğinde magma bütün bu ağırlığın farkında mısınız? Sizce dünya bu ağırlığı taşımaktan şikâyetçi midir? 4 buçuk milyar yıl taşımışsa değildir değil mi? Dünya yörüngesinden sapmıyor, dünya Merkür’e sataşmıyor, Mars’ı küçümsemiyor dünya Neptün’ün tavuğuna kış bile demiyor her şey muazzam bir işleyiş içerisinde. Ya canlılar âleminde nasıl bir işleyiş var? Buyurun size mutlu bir haber! Canlılar hiyerarşik sıralamasında en üst sınıfta yer alan yaratılmışların en üstünü âdemoğulları olarak yaratılıyoruz ve serüvenimiz başlıyor.
Hepimizin malumu insan yaratılışının odak noktası Hz. Âdem ve Havva hadisesi daha sonra insan neslinin üreyip çoğalması ve insanlığın yeryüzünde dört bir tarafa yayılması. İşte bir mutlu haber daha  artık dünyanın birçok yerindeyiz. Çok zor süreçlerden geçmiş nice badireler atlatmış olmalıyız. Nitekim medeniyeti elimizi koymuş gibi bulmak hayli zor olurdu kaldı ki günümüz medeniyetlerince medeniyetsizlikler konuşulurken. Taş devrinden, cilalı taş devrine uzanmış oradan tunç çağına seyirmiş gelmişken birde demir çağına bakalım demiş binlerce yılı geride bırakmış modern çağın kapı eşiğine kadar emin adımlarla ilerlemiş bulunmaktayız. Taş devrinden başlayıp en safi en temiz en insani duyguların öncülüğünde yaşama ayak uydurmanın tatlı telaşından, duygularımızı ve vicdanımızı köreltecek modern çağa binlerce yıl tepikliyoruz. Birçok savaş atlatmış, göç olaylarına şahit olmuş, uygarlıkların uygarlıklarını yok edişini izlemiş, ırk ve soylara ayrışmış, din ve mezheplere bölünmüş, diller icat etmiş, devletler kurmuş, uluslara bürünmüş, bir ulusun diğer ulusa üstünlük taslamasına tanıklık etmiş, hiyerarşik düzenin oluşmasında önemli rol almış, kâh köle olmuş savrulmuş kâh padişah olmuş el üstünde tutulmuşuz. Taş devrinin ilkel kabilelerinden muasır medeniyetler seviyesine ulaşacağımız motorları maviliklere süreceğimiz o kadim günlerin gün doğumundayız. Her yeni güne güneş doğarken neler neler olmuş: Parayı bulmuş ekonominin temellerini atmış, tohumu bulup tarıma başlamış, madeni bulup kazmaya başlamış, sanayi bulup çevre kirliliğine sebep olmuş, doğayı keşfedip katletmiş, hayvanın acizliğinden dolayı eziyet etmiş velhasıl dünyanın altını üstüne getirmiş durumdayız, şu sıralar gün doğumlarını sis perdeleri içerisinden izlemekteyiz. Dünyanın hatırı sayılır yaşına rağmen tonlarca yükünü hatırlıyor musunuz? Buna rağmen dünya Merkür’e sataşmıyor, Mars’ı küçümsemiyor Neptün’ün tavuğuna kış bile demiyordu. Üzerimizde taşıdığımız tonlarca yük olmamasına rağmen insanlar insanlara sataşıyor, insanlar birbirlerini küçümsüyor, birbirlerinin tavuğunu boğazlamak için fırsat kolluyor. Bu hikâyenin mutsuz sonu maalesef insanlar. Kirletiyor, öldürüyor tahrip ediyoruz. Anlamamız gereken bir şey var gözlerimiz midelerimizden arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük! Müthiş bir doyumsuzluğun kölesi olmuş tüketim çılgınlığın şaşaasına kapılmış durmadan tüketiyoruz, kirletiyoruz, katlediyoruz.
Tüketiyoruz, üretenin kim olduğunu önemsemeden,
Kirletiyoruz, çevreye, doğaya tahribatını önemsemeden,
Katlediyoruz, oluşacak tüm olumsuz sonuçları önemsemeden.
Tüketenler fakirler, kirletenler hastalar, katledenler bozulan ekolojik dengenin döngüsünde kaybolanlar....
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 4 Yorum